BİZLER GENCİZ! PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK? YPTurkey – 29 Gençlik Kampı

Mardin Sürgücü 19-22 Ağustos 2021

Esra Ğayretli ben. İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü lisans mezunuyum. Bu yıl aynı üniversite ve aynı bölümde yüksek lisansa başlayacağım. Aktif bir sivil toplum gönüllüsü ve toplumsal sorunlar ve gelişim alanları üzerine düşünen bir bireyim. YPTurkey, çalışmalarına başladığı ilk zamanlardan itibaren sıkı takipçisi olduğum, ekibinde arkadaşlarımın olduğu, programlarını heyecanla beklediğim bir inisiyatif. Kamp başvuru ilanını gördüğüm gibi başvurumu yapmıştım. Gençlik ve Barış’ın konuşulacağı bir kamp çokça gerektiğini düşünüyorum. Güneydoğu Anadolu daha önce gördüğüm bir coğrafya değildi ve Diyarbakır-Mardin’i ilk kez bu kampla ziyaret ettim.

Programa gelirken olabildiği kadar az beklentim olmasına dikkat ettim. Aslında tek beklentim katılacak insanlarla birlikte ve onlardan bir şeyler öğrenmek, yeni farkındalıklar edinebilmekti. Şanslıydım ki yeni tanıştığım insanlar hiç yeni tanışmışız gibi hissettirmediler. Sanki çok uzun zamandır arkadaştık. Kampa vardığımız andan evlerimize dönene kadar Diyarbakır’a ve Mardin’e özgü misafirperverlik ve sevecenlikle ağırlandık. Bazen beni şaşırtan, “bu kadar da olmaz” dememe sebep olacak kadar güzel zamanlar dahi oldu. Kamp boyunca, farklı disiplinlerden, farklı sivil toplum kuruluşlarında gönüllü/profesyonel çalışan insanlarla bir araya geldik. Kendi alanında bilinçli olan insanlarla karşılaşmak, onlarla fikir ve deneyim alışverişinde bulunmak çok zenginleştirici ve ufuk açıcıydı.

Program, düzeni ve işleyişi itibariyle bizlere bir şeyi öğretmekten ziyade, bizim kendimizle birlikte getirdiğimiz düşünce ve birikimleri ortaya çıkarmaya teşvik eden, grupla birlikte öğrendiğimiz ve ürettiğimiz bir yapıdaydı. Atölyelerle irdelediğimiz konular hem bizi bireysel olarak ilgilendiren ve etkileyen hem de üzerine çokça kafa yorduğumuz konulardı. Barış-çatışma-şiddet konularını konuşurken “pozitif barış nedir, sürdürülebilir barış nedir, çatışma olmaması barışın olduğu anlamına mı gelir, barış kültürünün oluşması için gereken ortam ve koşullar nelerdir?” gibi soruları irdeledik. Halihazırda zihnimizde var olan soruları irdelerken, yeni sorular da üretmiş olduk. Bazen soru sormak, cevap aramaktan daha önemlidir.

Kimlik, kimlik inşası ve kültür üzerine çalışma yaparken, kamptaki herkesin aynı ülkede doğup büyümesine rağmen çok farklı hayat deneyimlerinden ve akademik olarak farklı disiplinlerden geldiğini ortaya çıkan yorumlar ve tecrübe paylaşımlarıyla anlamış olduk. Bir noktada ortaya çıkan “Senin ötekin kim?” sorusu beni bayağı etkileyen ve düşündüren bir soru oldu. Öteki ve ötekileştirme kavramları teorik olarak bilincimizde var olsa da pratik olarak yansımasının ne olduğu, kimlik üzerinden ötekileştirme yaşamayan ya da bunu fark etmeyen biri için tanımlaması oldukça güç şeyler.

Kampın 2. gününde Diyarbakır’a gerçekleştirdiğimiz gezide önce bölge özelinde çalışan dernek ve kişilerle bir araya geldik. Ben, “Değiştiren Adımlar Derneği” adında gençlere sorumlu liderlik eğitimi, sürdürülebilirlik ve erişilebilirlik konuları üzerine çalışmalar ve projeler gerçekleştiren bir dernekte çalışıyorum. Değiştiren Adımlar Derneği sivil toplumda farklı derneklerle bir arada uyum içinde çalışmaya öncülük eden bir kurum. Diyarbakır’da tanıştığımız Z Kuşağı Derneği’nin bölge özelinde yaptığı gençlik çalışma ve projelerini dinlemek ve bağlantı kurabilmek bu anlamda benim için çok değerliydi. Diyarbakır gençlerinin yaşadığı problemleri ve bölge gençlerinin hayatla olan iletişimini anlamak açısından önemli bir buluşmaydı. Sonrasında Diyarbakır Barosu avukatlarından kadın hakları aktivisti Av. Aslı Pasinli ile 6284 sayılı kanun üzerine  yaptığımız söyleşi ve Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Derneği’nden Nevin Soyukaya ile gerçekleşen sohbetle kadın, mekan, hafıza üzerine de derinlemesine düşünme fırsatımız oldu. Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Derneği’nin yaptığı arşivleme çalışmalarının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Arşiv çalışması, ilk defa Diyarbakır’ı ziyaret edenler ve maalesef artık var olmayan ama şehrin hafızasında ve kimliğinde yadsınamaz yerleri olan birçok yapı ve mekanı tanımak için başvurulabilecek bir çalışma niteliğinde. Hafızanın somutlaştığı ögeler olan mekanlar, plansız ve bütüncül düşünülmemiş değişim ve dönüşüme tabiler Diyarbakır’da. Hafıza mekanlarının sadece ibretlik alanlar olmadığına vurgu yapan Nevin Hoca, bu mekanların ilham verecek yerler de olması gerektiğini vurguladı. Tüm anlattıklarını, bu buluşma sonrasında gerçekleştiğimiz Hafıza Yürüyüşü ile yerinde görmüş, fark etmiş ve algılamış olduk.

Kampın 3. gününde ise YPTurkey’nin kuruluşunu dayandırdığı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2250 ve 1325 sayılı kararları konuştuk. Çatışmalardan, toplumdaki tüm problemlerden doğrudan/dolaylı etkilenen bir grup olan gençlerin, topluma ve barış süreçlerine katılımları ne ifade ediyor ve gençlerin aktif bir şekilde karar alma mekanizmalarına katılımı nasıl sağlanabilir gibi konuları tartıştık. BMGK 2250 sayılı karar 2015 yılında oy birliği ile kabul edilirken tüm dünya gençleri için bir dönüm noktası olmuştu. Hepimizin bildiği gibi gençleri etkileyen sorunlar sadece çatışma ve şiddetle sınırlı değil. Yaşanan temsil sorunu, işsizlik, fırsat eşitsizliği ve güvencesizlik/güvenlik sorunları da bu kararda bahsedilen problemlerden. Böylece, yasa sadece sorunlardan ve çatışmalardan etkilendiğimiz için değil, çözümün bir parçası ve destekleyicisi olmamız için de tavsiyede bulunduğu ve fırsat sunduğu için bu kararları ve uygulama pratiklerini öğrenmemiz ve geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu anlamda bireysel çaba ve aksiyonların toplumsal değişim ve dönüşümü gerçekleştirmek için en az kollektif çalışmalar kadar önemli ve gerekli şeyler olduğunu düşünüyorum.

Mehmed Uzun: ‘Bilmek ayrı şey, anlamak ayrı şeydir. Anlamak, bilmekten daha yakıcıdır. Çok yakıcı. Ve bazı şeyler vardır ki, yaşanmadan anlaşılamaz.’ diyor.  Sözlerini, biraz da olsa Diyarbakır, Mardin ve bölge gerçeklerini yerinde görünce idrak edebildim diyebilirim. Bildiğimiz bazı şeyler vardı, bilgimiz muhakkak arttı ama bu her şeyi anlamama ve anlamlandırmama yeterli olmadı. Bölgeye ve bölgede yaşayan gençlerin gerçekliğine dair anlayamadığım daha nice şey var. Bundan sonra uğraşım bu gerçeklikleri anlamaya yönelik olacak. Mehmet Uzun’un bahsettiği yıkıcılıktan güzel şeyler inşa etmek elimizde. Öğrenmek, karşılaşmaktan geçiyor.

Program sonunda hem arkadaşlarımın yönelttiği, hem de kendi kendime sorduğum sorular oldu: ‘Şimdi ne olacak?’, ‘Burada gördüklerim, duyduklarım, okuduklarım, anladıklarım, farkına vardıklarım ne olacak?’, ‘Bunlarla ne yapacağım?’ gibi. Bu sorulara o zaman da, şu an deneyimlerimi yazarken de vereceğim net bir cevabım yok açıkçası. Okumalarımı artıracağım. Biliyor olmanın mesuliyetini hissediyorum şimdi üzerimde. Deneyimlerimi ailemle, arkadaşlarımla, çevremle paylaşacağım. Aktif bir vatandaş ve genç olabilme çabamı ve çalışmalarımı sürdüreceğim. Çünkü barış ve birlikte yaşam, bizlerin çabasıyla mümkün.

Gelecek programları ve kampı sabırsızlıkla bekliyorum.

Barış ve Sevgiyle,
Esra Ğayretli