Selamlaar, ben Fırat Demirhan. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Ekonomi mezunuyum. Yaklaşık 3 yıldır farklı STK’lar ile birlikte gönüllülük yapmaya bir işin ucundan tutmaya çalışıyorum. Bu yıl da Young Peace Builders ekibinin düzenlediği -29 Gençlik Kampı’na katılmak için rotamı Mardin’e çevirdim. Ankara’dan Mardin’e uzanan bu yolculuğa benimle eşlik etmek isterseniz kemerleri bağlayalım. Çok hızlı ve dolu dolu bir dört güne başlıyoruz.
Türkiye Barış İnşacıları İnisiyatifi tarafından 19-22 Ağustos tarihlerinde Mardin, Sürgücü’de gerçekleşen aynı zamanda ekibin ilk yüz yüze etkinliği olan -29 Gençlik Kampı, 18-29 yaş arasındaki gençler arasında barış kültürü oluşturmayı hedefleyen bir organizasyon.
Katılımcıların değerlendirme sürecinde bu kampın temel seviye bir kamp olması ve katılımcılar arasında çeşitlilik olması ekibin ana ilkelerdendi. Başvurular aşağıdaki esaslar göz önüne alınarak incelenmiş:
Katılımcılar arası yaş, cinsiyet, bölge/şehir, mezun olunan bölüm/üniversite ve kurum dengesi, programdan beklentiler.
Bu esaslar doğrultusunda öncelikle katılımcılar arası çeşitliliğin oldukça fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu çeşitlilik gözünüzü korkutmasın çünkü katılımcılar arasında muhteşem bir uyum vardı. YPT ekibi bunu nasıl başardı bilmiyorum ama bu dört günlük süreçte o kadar derin bağlar kurduk ki kamp sonunda hepimiz ağlarak vedalaştık.
Türkiye’nin dört bir yanından katılımcılar dahil olduğundan ulaşım konusunda alternatifler oluşturulmuştu. İlk alternatif Diyarbakır üzerinden Mardin’e geçmek diğer alternatif ise Mardin’den direkt Sürgücü’ye geçmek idi. İlk güzergahı kullandığım için, o yola dair deneyimlerimi biraz daha ayrıntılı paylaşacağım. Yola çıkış noktam Ankara’ydı. Ben daha önce Mardin’e hiç gitmemiştim. Hatta ülkenin o bölgesinde bulunan hiçbir şehre gitme fırsatım olmamıştı. Ne zaman gitmek için niyetlensem bir şekilde işim çıkıyor ve planlarım sabote ediliyordu. Evren sonunda sesimi duymuş olmalı. Şanslıydım ki böyle güzel bir programla Diyarbakır ve Mardin’i ziyaret edebilme şansı elde etmiştim. Mardin’e giderken biraz heyecanlıydım. 16 saatlik otobüs yolculuğu da heyecanımı arttıran sebepler arasındaydı.. Neyse ki otobüs yolculuklarına aşık biriyimdir. Engelleme ve ertelemelerle 16 saatten fazla süren otobüs yolculuğum nihayet Diyarbakır’daki buluşma noktasında sona erdi. Bütün Güneydoğuyu gezdiğim bu otobüs yolculuğunu kötü anmayacağım. Hayır 21 saat sürmesine rağmen kötü anmayacağım. Buluşma noktamıza vardığımda -tarih bu arada 18 ağustos- benden önce gelen bir katılımcı vardı. Sabah çok erken saatlerde varmış; katılımcıların gelmesini bekliyordu. Yanına gittim ve yıllardır arkadaşmışız gibi bir iletişim kurduk; bu kısmı ilginç kılan bir diğer nokta bütün katılımcıların birbirine karşı böyle hissetmesiydi. Benden sonra bir arkadaşım daha geldi sonra bir kişi daha derken sayımız tamamlandı. Diyarbakır’daki buluşma noktamızdan Mardin Sürgücü’deki kamp alanımız Altun Alabalık Tesisine doğru yola çıktık. Birkaç saat süren bu yolculuk benim gibi ilk defa bu tarafa gelen biri için oldukça büyüleyiciydi. Alternatif yolu kullanan bir katılımcı arkadaşım vardı. O da bu tarafa gelmek için küçük bir mücadele vermiş; yolda başına “keşke benimde başıma gelse” diyeceğimiz türden şeyler yaşamış. Kamp alanına vardığımızda hava kararmak üzereydi. Hızlıca çadırlarımızı kurduk. Çadırları kurarken aramızda oluşan dayanışma bile çok keyifliydi. Kamp boyunca her şeyin çok güzel olacağına dair sinyalleri güçlü bir şekilde veriyordu. Çadırlar kuruldu, yerleşildi ve yemek yemek için alanda toplandık. Bu yazıyı gelecekteki kamplara dahil olacak katılımcıların okuyacağını düşünerek birkaç şeyden bahsetmek istiyorum. Benimle birlikte bir arkadaşımın beslenme tercihi vejetaryen/vegan idi. Buraya gelirken en büyük ön yargılarımdan birisi bu konuda yaşayacağım zorluklar ve diğerlerinin bana/bize karşı göstereceği tutumdu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ne organizasyon ekibinden ne bize yemeği hazırlayan kişilerden ne de diğer katılımcı arkadaşlarımdan bu konuyla ilgili bizi rahatsız edecek en ufak bir şeye bile maruz kalmadık. Herkes oldukça kibar ve yardımseverdi. Form kısmında bu alana dair bir bilgilendirme kısmı da mevcuttu. Çeşitliliğe önem verdikleri için tüm ekibe kocaman teşekkür ederim. Akşam olduğunda bir kamp ateşi yakıldı ve etrafında toplanarak günün ve yarın sabahtan başlayacak olan kampımızın kriğitini yaptık. Sonrasında geceyi çay, kahve ve booolca müziğe bıraktık.
1.GÜN
Gece geç saatte geldiğimiz için tesisi keşfetme fırsatımız yoktu. Güne kahvaltı yolunda tesisi keşfederek başladık. Bu keşif kampın sonuna kadar sürdü. Kahvaltıdan sonra nihayet tanışmaya geçildi. 20’ye yakın kişiyle farklı ve eğlenceli etkinliklerle tanışabildik. <3 Tanışmanın ardından artık kamp başlamış ve ilk oturuma geçebilmiştik. Bu oturumda “Çatışma, Şiddet ve Barış” kavramlarını gruplara bölünerek aramızda tartışma fırsatı yakaladık. Verilen önergeyle her grup kendi çıktılarını tüm katılımcılara sunmaktan sorumluydu. Bu kavramların herkes için neyi ifade ettiğini öğrenmek, bunları öğrenirken katılımcıların ve aktarım yapan kişilerden gelen katkılarla beslenmek çok değerliydi. Bu oturumdan aldıklarımızla birlikte doğru ya da yanlış bir şekilde dilimize yerleşmiş konuları, kalıpları konuşarak bu kısımları iyileştirmek için neler yapabileceğimize odaklandık. İlk oturumdan sonra bir ara verildi ve bu arada herkesin ne kadar farklı düşündüğünü, katılımcıların her birinin adeta birer hazine olduğunu anladık sanırım. Günün son oturumunda “barış” kavramını bir önceki oturumdan bağını koparmadan bireysel ve toplumsal etkisini; ön yargılarımıza dahil oluşunu etraflıca konuştuk. Akşam yemeğine geçmeden bir Sürgücü turu yaparak gezmedik yer bırakmadık. Mardin’de olmasından dolayı köy de tesis de tarihi bir sahneyi andırıyordu. Bu gezi sırasında katılımcılar kaynaşmaya devam ediyor ve yolda bir sürü paylaşımda bulunuyorduk. Çok geç olmadan kamp alanına geri dönerek akşam yemeği yedik. Kamp boyunca kahvaltı ve akşam yemeklerinde önce ve sonra yaptığımız sohbetler çok güzeldi ve hiç bitmek bilmiyordu. Kapanışı ilk günümüze yakışır bir kamp ateşiyle yaptık. Daha derin bağlar kurmamızı sağlayan bu ateşler umarım bundan sonra düzenlenecek her kampta kendine yer bulabilir.
2.GÜN
Güne oldukça erken başlamamız gerekiyordu. Çünkü kampın ikinci gününde Diyarbakır’a gidecektik. Erkenden kalkıldı; kahvaltılar yapıldı ve nihayet yolculuğumuz başladı. Benim bulunduğum serviste bolca halay çekildi. Ankaralı olduğum için oyun havaları da hiç bitmedi. Bu arada belirtmek isterim ki tüm kamp boyunca halay çekildi. Evet hiç durmadan, enerjimizin düştüğünü hissettiğimiz her saniye nerede olduğumuzu önemsemeden halay çektik. Halay sevmem diyen varsa tek söyleyebileceğim umarım bir gün tanışabiliriz. Bolca eğlendikten sonra artık varış noktasına ulaşıldı. Diyarbakır’ın kendisi tam olarak bir tarih. Ayak bastığınız andan itibaren nerede olduğunuzu size fark ettiriyor.
Öncelikle Diyarbakır Sanayi Mektebine bir ziyaret gerçekleştirdik. Burada bazı örgütlenme ve derneklerle tanışırken; bazı konu başlıklarıyla ilgili aktarımlar gerçekleştirildi.
Günün ilk oturumunda ‘Z Kuşağı Derneği’ ile birlikteydik. 2000 ve sonrası doğan yeni nesilin yeni ihtiyaçlarına karşılık vermek, bu kuşakla gelen değişime öncülük etmek için kurulduklarını ve çalışmalar yaptıklarını ifade ettiler.
Günün ikinci oturumu Diyarbakır Barosu avukatlarından kadın hakları aktivisti Av. Aslı Pasinli ile devam etti. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesini içeren Kanunun üzerine bolca konuşup öneminden bahsedildi. Kadına şiddetin maalesef hızla arttığı ve İstanbul Sözleşmesinden çekildiğimiz bu dönemde, 6284’ün ne kadar hayati olduğuna defalarca değinildi.
Günün son oturumu Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Derneği’nden Nevin Soyukaya ile birlikte gerçekleştirildi. Nevin Hanım, kent kültürüne ve kent hafızasına eleştirel bir bakış açısı getirerek geçmişten günümüze karşılaştırmalı bir değerlendirme yaptı. Yerel yönetimlerin ve planlamanın önemi defalarca vurgulandı. Son olarak bu noktalarla bağlantılı olarak dernek olarak neler yapıldığına değinildi. Oturumları sunan ve katkı yapan herkese ilgilerinden dolayı ayrıca teşekkür ederim. Gün sonunda birilerinin hala umudunun olduğunu görmek bana çok iyi geldi.
Oturumların sonunda Diyarbakır’da bir Hafıza Yürüyüşü gerçekleştirdik. Gördüklerim ve öğrendiklerim karşısında inanılmaz duygular yaşadım. Birçok ön yargımı kırdım; tarihin tam ortasında empati yapabildim. Geçmişin bir şekilde yaşama isteğini, hatta çırpınışını kendi gözlerimle gördüm. Bu çırpınışa ısrarla sırt çevirmemiz; kör, sağır ve dilsiz olmamız kendimi en çok sorguladığım noktaydı sanırım. Sahip çıkmamız gereken birçok değer var ve geç kaldığımız bir gerçek. Ayrıca her katılımcının farklı taraftaki yetkinlikleri bu yürüyüşü özel kılan etkenlerden biriydi. Yürüyüşte paylaştığımız her şey ama her şey çok kıymetliydi. Yürüyüşün ardından kamp alanına döndük. Gece kendini bitmek bilmeyen çay servislerine ve müziğe bıraktı.
3.GÜN
Bir önceki günün yorgunluğuyla tatlı tatlı bir kahvaltı yaptık. Ardından aldığımız aktarımların ve hafıza yürüyüşünün bir kritiği yapıldı. Herkesin gözlemleri, katkıları oldukça farklı ve besleyiciydi. Birkaç kolaylaştırıcıyla ve bu kolaylaştırıcıların sorularıyla çok daha derin konuşmalar gerçekleşti. Sorguladığımız noktaları kamp sonrasında da herkesin sorgulamaya devam edeceğine eminim. Kısa bir aradan sonra artık son oturuma geçiş yapmıştık. BMGK’nin 2250 ve 1325 sayılı kararları üzerine konuşuldu. Bu kararların ne olduğu ve kapsayıcılığı, kararların uygulanma ya da referans alınma noktasındaki bağlantı noktaları irdelendi. Ardından gruplara bölünerek bu iki kararın kapsayıcılığı ve Türkiye’de uygulanma senaryosu üzerine çalışmalar yapıldı. Kamp boyunca en çok tartıştığımız ve üzerine en çok kafa yorduğumuz çalışma kesinlikle bu çalışmaydı. Her grup tüm katılımcılara sunumunu gerçekleştirdikten sonra konuşulanların karşılaştırmalı bir incelemesi de yapıldı. Katkı veren herkese kocaaaman teşekkür ederim. Son oturumdan sonra Sürgücü’de, üzüm bağının olduğu ayrıca gün batımının da izlenilebileceği bir tepeye çıktık. Küçük bir sır; tepede bir dilek ağacı var. Eğer çıkarsanız benim için de dilek tutmayı unutmayın. Tepeden döndükten sonra Voleybol Turnuvası için hazırlıklara başlanıldı. Voleybol turnuvası sanırım kampta unutamayacağım anlardandı. O kadar eğlendim, o kadar bağırdım ki muh te şem di. Voleybol sonrası akşam yemeği yiyerek günün kapanışını yaptık. Son gece olduğu için neredeyse sabaha kadar oturup sohbet ettik.
4.GÜN
Kampın son günü olduğu ve erken de çıkmamız gerektiği için kahvaltıya geçmeden çadırlar toplandı. Kamp hakkında son değerlendirmelerimi yaptıktan sonra organizasyon ekibi ufak hediyeleriyle bize sürpriz yaptılar. Ardından son kahvaltı tatlı tatlı ve biraz buruk bir şekilde yapıldı. Kahvaltının ardından kamp, birbirimize ve tesis ekibine veda ederek son buldu.
Bu zamana kadar katıldığım tüm kamplardan çok farklı ve özeldi. Her şeyden önce Mardin’e hatta bu bölgeye daha önce gelmediğim için kendime çok kızdım. Tarihi yapısıyla görsel bir şölen olan Mardin ve Diyarbakır, insanlığıyla da tüm samimiyetini size sunuyor. Her anım çok kıymetliydi. Katılan herkes farklı hazinelere sahip olduğu için oluşan miras oldukça büyüktü diyebilirim. Bu kampın kafamda farklı kapıları araladığını da rahatlıkla söyleyebilirim. Bu kapıdan geçirip harmanlayacağım daha bir sürü konu var. Bana katkınız çok büyük bunun için hepinize kocaman sarılıyorum.
Bu kampı düzenleyen, Türkiye’de barış inşası için kolları sıvayan, katkılarıyla birçok noktayı deneyimlememizi sağlayan tüm ekibe canı gönülden teşekkür ederim. Katılımcıların hepsiyle çok derin bağlar kurabildim. Sizinle birlikte bu barış mücadelesinde yer almak ve mücadeleye devam edecek olmak benim için oldukça kıymetli.
Kamp boyunca bizi misafir eden Altun Alabalık Tesis ekibine buradan çokça saygımı ve sevgimi yolluyorum. Sizden çok şey öğrendim ve bunların hiçbirini unutmayacağım.
Başka bir şekilde yollarımızın tekrar kesişmesi dileğiyle.
Barışla ve halayla kalın.