Ben kimim? Duyduklarım, gördüklerim ve yaşadıklarım. Belki de bulduklarım, kaybettiklerim ve korkularım. Ama bugün, bugün ben gülüşlerim ve sevişlerim olmayı seçtim. Ben Utku, Utku Kutbay. Türkiye’de hak savunuculuğu yapmaya çalışan bir LGBTİ+ aktivistiyim. Muamma LGBTİ+ Derneği’nde Akran Danışmanı olarak çalışırken bir yandan akademik hayatıma Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı’nda devam etmekteyim. Yazmayı çok seven biri olarak da bugün hafızamı kaleme alıyorum.
Bu yaz Mardin’e kampa gidiyorum diye çıktım evden. Ev halkı bir şaşırdı tabi, orada ne işin var dediler hemen. Daha önce görmediğim bir bölgeydi Güneydoğu Anadolu. Gençlik kampı var dedim çıktım yola. Sırtımda çadır, elimde yastık, göğsümde heyecan. Ne olacak, nasıl olacak bizleri bilgilendirdiler ama bunu deneyimlemek bambaşka bir duygu. Buluşma noktası Diyarbakır, hayatımda hiç böyle bir sıcak deneyimlemedim. Erimeye son birkaç dakika kala ekip ile buluştuk. Buradan sonrası ise rüya gibi geçti.
Türkiye Genç Barış İnşacıları İnisiyatifi ile bu kamp sayesinde tanıştım. Aktivizm zor bir uğraş Türkiye’de, ne güçlükler çekildiğini de içerisinde olan bilir. Bu işin bir kitabı yok, ama benim gözümde ilk olarak kendiniz ile bir mücadele başlatırsınız. Size yüklenmiş olanları serersiniz bir önünüze, elinizde eleğiniz başlarsınız elemeye birtakım yargıları. Siz kendiniz ile mücadele ederken bir başka bölüm açılmaya başlar; çevreniz girer devreye. Bu defa terazinizi çıkarırsınız koyarsınız ortaya, bir de çevremi tartayım dersiniz. Yok efendim kolay iş değil aktivizm, bitmiyor çünkü sadece çevre ile de. Toplum bölümü göz kırpmaya başlar artık siz çevreniz ile uğraşırken. Yalnız, toplumu da kantar tartmaz. Böyle de meşakkatli bir iş. Ne elek ne kantar olsa olsa kişinin meşgali tartar toplumu. Bu inisiyatifin meşgali de barış. Barış çalışmaları yürüten bir grup genç tarafından oluşturulmuş bir inisiyatif Türkiye Genç Barış İnşacıları İnisiyatifi. Mardin kampı da bizim kesişim noktamız oldu kendileri ile.
Kamp boyunca hafıza teması üzerinde çalışmalar gerçekleştirdik. Beş günlük bir serüven; atölyelere, paylaşımlara, gezilere ve arkadaşlıklara sahne oldu. Her birimiz kendi hafızalarımızın penceresini araladık. Kayıplarımızı aktardık öncelikle. Hande Kader’leri, Eylül Cansın’ları andık. Bu ülkenin bizlerden çalmış olduğu çok fazla hayat var. Bazen direnmek bile o kadar ağır geliyor ki, bu yükün altında kaldığımı hissediyorum, hiçbirimiz bu yükü taşımak zorunda olmamalıydık. Bazı anlar kelimelerim bile kalmıyor hissettiğim duyguları aktarmaya, dakikalarca ekrana kilitleniyorum, gözlerim doluyor. Kulaklarımda sürekli olarak Eylül’ün ve Dicle hocanın sözleri var. Çok mutluyum herkesi çok seviyorum diyordu Eylül. Herkesi vicdanı ile baş başa bırakıyorum diyordu. Dicle hoca da eklemişti çok acı var dayanamıyorum diye. Ben şimdi Eylül ile aynı yaştayım. Bu ülkenin bizlerden daha fazla can götürmemesi için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bu ülkede her gün iktidar tarafından düzenli olarak nefret söylemleri üretiliyor, bu ülkede bu nefret söylemlerinin mitingleri gerçekleştiriliyor. Bu ülkede her gün bir diğerimiz ötekileştiriliyor. Bu ülkede bunlara sessiz kalanlar kendilerine siyasi figür diyor. Tüm bunların karşısında da bir ben varım gibi hissediyor insan. Yanıldığım en açık noktalardan biri buymuş benim. Tüm bunların karşısında direnen ne milyonlar varmış. İşte ben bu yaz o milyonlar içerisinden bir grup ile tanıştım ve biz bu yaz çok güzel şeyler başarabileceğimizi bir kere daha gördük.
Birlikte neden bir arada yaşatılamadığımızı, bariyerlerimizi, mesafelerimizi ortaya serdik. Hemen ardından bizleri birleştiren güçleri; müziği, fotoğrafı ve sanatı bir köşeye yerleştirdik. Diyarbakır’da Ma Müzik ile tanıştık, Fatma Çelik ile sinemayı konuştuk. Daha sonra tekrar sordum; bu defa biz kimiz diye. Seyla Benhabib, Ötekilerin Hakları kitabında şöyle der; “Farklı bir zamanda ve farklı ihtiyaçlara cevap vermek üzere yapılmış olan eski haritaların yardımıyla bilinmeyen bir bölgede seyahat etmeye çalışan gezginler gibiyiz.” Ve bir kere daha hak verdim kendisine. Bizler barış için çıkılan yolun gezginleriydik.
Farklı farklı gezginler ile bir araya gelme fırsatını bana sunduğu için önce proje ekibine daha sonra Altun Alabalık Tesis ekibine teşekkürü bir borç biliyorum. Kamp boyunca hissettiğim o dayanışma duygusunu nice gönüllere ulaştırmanız ve direnen nice milyonlara ulaşmanız dileği ile,
Sevgi ve Dayanışmayla kalın.