OECD ülkelerinde gençlerin bilgiye, eğitime ve teknolojiye olan erişiminin daha önce görülmemiş bir düzeyde olduğu bilinmektedir. Ancak, 2007-2008 küresel ekonomik krizi ve içinde bulunduğumuz küresel dönüşümlerin bir yansıması olan iklim değişikliğinin, yaşlanmanın, dijitalleşmenin, ve giderek artan eşitsizliklerin günümüz genç nüfusu ve daha doğmamış jenerasyonlar için keskin bir belirsizlik yarattığı aşikar. Covid-19 pandemi krizinin de gençlerin bu gelecek kaygılarını bir ileri boyuta taşıdığı göz önünde bulundurmamız gereken etkenlerden.
Bu yazı, yukarıda bahsi geçen krizler ile geniş küresel dönüşümlerin, gençlerin üzerinde nasıl bir etki yarattığını ve neden kamu yönetiminin genç nüfus da dahil olmak üzere tüm jenerasyonlara uygun politikaların gündeme getirilmesi ve yürürlüğe konulmasında merkez rol oynaması gerektiğini anlatacaktır.
Bilindiği üzere Covid-19 krizi, toplumları ve ekonomileri daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde etkiledi. Pandeminin getirdiği uygulamalar yaşlısından gencine tüm yaş gruplarının hayatına tesir etti. Gençler, sağlık açısından daha az risk altında olmasına rağmen, OECD 2020 Ekonomi Öngörüleri tarafından da kabul edilen çeşitli sosyal ve ekonomik sonuçlardan ileri ölçüde zarar gördüler. Pandemiden hemen önce, yani 2019 yılında ortalama genel işsizlik oranı %5,4 iken 15-24 yaşındaki gençler arasında işsizliğin %11,7 olduğu bilinmektedir. OECD, 2020 şubat ayından yani pandeminin başlangıcından bu yana, 15-24 yaş arasındaki genç işsizlik oranının yüzde 4,9 arttığının ve bu rakamların 25 yaşın üzerindekiler için iki katından daha fazla olduğunu raporlamıştır.
OECD ülkelerinin, virüsün yayılmasını kontrol altına almak için uyguladıkları çeşitli ulusal karantinalar ve sosyal mesafe kuralları yaşamın her aşamasını sekteye uğrattığı görülüyor. Okulların ve üniversitelerin kapanması ve öğrencilerin çalıştığı yarı zamanlı işlerinin sona erdirilmesi gençlerin emek piyasasına karşı korunmasız bir şekilde bırakmış, işlerinin ve gelir kaynaklarının yok olması gençlerin gelecek beklentilerini de olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Gençlerin genellikle standart olmayan istihdam biçimlerinde yer aldığını göz önünde bulundurduğumuzda, onların kendilerini güvene almak için daha az finansal rezervleri olduğunu görüyoruz, bu da gençlerin yoksulluk seviyesine düşmesine ve devletlerin refah iyileştirme programlarına daha uzun süreli bel bağlamasına neden olmaktadır.
Pandemi, gençlerin 2007-2008 küresel ekonomik krizinin yansımalarından daha henüz toparlanmaya başladığı OECD ülkelerini oldukça etkilemiştir. OECD genelinde, 2007-2008 krizi 15 milyon genci işsiz bırakmış, 30 yaş altında sadece her 10 kişiden 1’i işine devam etme şansı bulmuştur. Krizin ardından geçen dört sene içerisinde, 18-25 yaş aralığındaki gençler diğer yaş gruplarına kıyasla gelir kaynaklarını kaybetmede en çok sıkıntıya düşen grup olmuştur. Sadece 2017’de, yani krizden yaklaşık olarak 10 yıl sonra, işsizlik oranları kriz dönemi önceki seviyeye geri çekildiği raporlanmıştır. Yavaş iyileşmeye rağmen gençlerin hala önemli zorluklarla karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Örneğin, 2018 itibariyle gençler 25-64 yaş grubundakilere kıyasla 2.5 kat daha fazla işsiz kalma riskiyle karşı karşıya. Dahası, gençlerin %10,9’u hala çalışmayan, herhangi bir işgücünde yer almayan, akademik ya da mesleki bir eğitim görmeyen (NEET, Ne Eğitimde Ne İstihdamda) kitlede yer alıyor, bu oranın 2010’da %13,2 olduğu düşünülünce hafif bir iyileşme olduğunu söyleyebiliriz.
Küresel ekonomik kriz ve Covid-19 pandemi krizi gençliği oldukça farklı açılardan etkilemiştir. Gençlerden bahsederken, öncelikle onları ayrıştıran yaş gruplarının yanı sıra onların sahip oldukları cinsiyet, sosyo-ekonomik geçmiş, sağlık durumu, etnik kimlik, şehirde ya da kırsal alanda yaşamalarına bağlı olarak belirlenen ihtiyaçları ve kırılganlıklarının kimliksel faktörlerini etkilediğini biliyoruz. Tabii ki aynı yaş grupları arasında yer alan eşitsizlikler, farklı yaş grupları arasındaki eşitsizlikler kadar büyük olabilir veya bu eşitsizlikleri aşabilir. Ancak, gençler ve onların endişeleri her ne kadar çeşitli olursa olsun, bir dizi küresel dönüşümler nedeniyle yeniden ortaya çıkan krizlerin ve bu krizlerin yaşattığı belirsizliklerin ortaya çıkardığı problemleri beraber deneyimliyorlar. Her ne kadar üst düzey uluslararası taahhütlerin, başta Portekiz’de düzenlenen 2019 Dünya Gençlikten Sorumlu Bakanlar Konferansı, G20 Antalya Deklarasyonu, 2020 G20 gündemindeki “gençlerin güçlendirilmesi” odağı veya Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen “Genç İstihdam Desteği”, gibi gençleri siyasi odağın merkezine koyan çalışmalar olsa da halen daha gençlerin güçlendirilmesine ve nesiller arası adaletin sağlanmasına karşın yapısal engeller varlığını sürdürmekte.
2018‘de yayımlanan OECD Gençlik Sayım Raporu’na baktığımızda kamu yönetiminin tüm yaş gruplarında sosyal uyum ve dayanıklılık oluşturmak için önemli olduğunu görmekteyiz. Bu açıdan kanunlar, politikalar ve kamu kuruluşlarının sahip olduğu kapasiteler; devletlerin ve kamu idarelerinin aldıkları kararlar ve kamu kaynaklarının kullanımının gençlik ve gelecek nesiller için fırsat yaratmada önemli imkanlar yaratmakta. En önemlisi, yönetişimin gençlerin özerk bir yaşama geçiş aşamalarında hükümetle ilişkilerini desteklemesi konusunda ön plana çıkmaktadır. Aynı zamanda, uygulanan yönetim biçimi, farklı yaş grupları arasındaki ilişkiyi ve politika oluşturmanın nesiller açısından “adil” olarak kabul edilip edilmediğine dair algıyı şekillendirmekte.
Bu rapor, devletlerin gençleri güçlendirmek ve nesiller arası adaletin güçlendirilmesine yönelik en önemli küresel çalışmalarını ileriki bölümlerde ele almıştır. Bu açıdan, OECD’nin Gençlerin Güçlendirilmesi ve Nesiller Arası Adalet Yönetişimi’ni de ele alacaktır (Şekil 1.1). Üçgenin dışında görüleceği üzere, şekilde ana politika amaçları (örn. dönüşüm, güven ve nesiller arası adalet) yer almaktadır. Şeklin içerisinde ise bu belirlenen ana politika hedeflerine ulaşmak için hükümetler tarafından uygulamaya konulan yönetişim düzenlemeleri ortaya koyulmuştur. Bu raporun amacı doğrultusunda analiz, yasal çerçeveler, kurumsal kapasiteler ve koordinasyon, bir bütüncül hükümet politikasının varlığı, gençlerin kamusal hayata katılımını teşvik edecek araç ve mekanizmaların yaygınlaştırılması ve devlet kurumlarında temsil edilmelerine odaklanılmaktadır.
Şekil 1.1. Gençliğin Güçlendirilmesi ve Nesiller Arası Adalet için Kamu Yönetişimi
Gençlerin Geleceğini Şekillendirmek: Küresel Trendler ve Onların Etkileri
Bugün gençlerin reşit olduğu bağlam, günümüzün orta yaşlı ve yaşlılarının büyüdüğü koşullardan önemli ölçüde farklı olduğu görülmektedir. Bazı göstergeler, geçtiğimiz on yıllarda elde edilen önemli gelişmelere işaret etmekte. Örneğin, 2019’da OECD ülkelerinde lisans eğitimlerini bitiren 25-34 yaş arasındaki genç yetişkinlerin oranının rekor kırarak %24 seviyesine geldiğini ve gelişen dijital teknolojilerinin gençlerin sınırlar ötesi yeni ilişkiler ve arkadaşlıklar kurabildiğini görüyoruz. Yine 2019’da, OECD ülkelerinde gençlerin gelecekleri için olumlu bir bakış açısına sahip olduğu raporlanmıştır. Gençlere geleceğe bakış açılarını 10 üzerinden değerlendirmeleri istendiğinde, 15-29 yaş arasındaki gençlerin ortalama 7.8 oranında bir değerlendirme yaptıkları görülmüştür. Ancak, benzer bir anketin Eurofound tarafından Avrupalı gençler arasında pandeminin henüz başladığı 2020 nisan ayında yeniden yapıldığında belirli oranda değişiklikler kayda alındığı görülmektedir. İş sahibi gençlerin sadece %50’si optimistken, işsiz veya serbest çalışan gençlerin %26 ve %43 oranında değişecek şekilde geleceğe bakış açılarının göreceli olarak daha az optimist olduğu görülmüştür.
Gençlerin özerk yaşama geçişini incelediğimizde, onların geleneksel yolları izlemek yerine daha çeşitli bir yaşam görüngeleri çizmekte olduğuna şahit oluyoruz. En önemlisi, günümüzde gençlerin evlenme yaşları hem daha geç hem de geçmişe oranla evlilik oranlarının çok daha az olduğu ve gençlerin eğitime daha çok vakit harcadıkları görülmektedir. Bu değişen tutumların bir kısmının gönüllüğü olduğu ve değişen toplumsal norm ve değerleri temel aldığı bilinse de diğer kısmına gençlerin son zamanlarda yaşadıkları sosyal ve ekonomik zorlukların sebep olduğu ve bunun da gençlerin finansal bağımsızlık, düzgün bir iş, ev ve çocuk sahihi olma gibi yetişkinliğin klasik dönüm noktalarına ulaşmalarının zorlaşmasına dayanmaktadır. Örneğin, 2013’te küresel krizin hemen ardından Avrupa Birliği’ndeki 18-24 yaş arasındaki gençlerin %73’ünün halen daha ailelerinin evinde yaşadığı raporlanmıştır. OECD Gençlik Yönetişimi Anketlerinin bulguları OECD ülkelerindeki gençlik kuruluşlarının diğer herhangi bir politika alanına kıyasla gençlerin en az hükümetin uyguladığı konut politikalarından memnun olduklarını göstermektedir.
Sonraki bölümlerde anlatılacağı üzere, devletlerin gelecek nesillerin bir önceki nesillere göre daha iyi hayat standartlarına ve şartlarına sahip olacağına dair üstü kapalı vaadi sağlam bir zemine dayandırılmadığı görünmektedir. Nesiller arası adalet kavramı da bu açıdan, ulusal açıkların sürdürülebilirliği, doğal kaynakların tükenmesi veya nesli tükenmekte olan türlerin ve kirliliğin yok olması ve iklim değişikliği gibi günümüzün en hararetli siyasi tartışmalarının çoğunun altında yatmaktadır. Nesiller arası adalet konusu, aynı zamanda OECD ülkelerindeki artan yaşlanma oranlarının ve karar alma mekanizmalarının bütüncüllüğü açısından sosyal politikanın başlıca tartışma alanlarından biri haline gelmiştir.
Demografik Değişimler ve Yaşlanan Toplumlar
OECD Küresel Strateji Grubu’nun da 2019 yılında benimsediği üzere, nüfus yaşlanması, yaşam beklentisindeki artış ve düşük doğurganlık oranları nedeniyle tüm OECD ülkelerini ilgilendiren bir mega trend haline gelmiştir. Demografik değişim, toplumların yaş kompozisyonunu yavaş yavaş değiştirmektedir. 2018’de, 15-24 yaş arasındaki yaş grubunun OECD ülkelerinin nüfuslarının tamamının %13’ünü oluştururken bu rakamın 1990’da aynı yaş grubunun tüm nüfusa oranının %16 olduğu bilinmektedir. 65 ve üstü yaş gruplarının ise 2018 yılında OECD nüfusunun yaklaşık olarak %17’sini oluşturduğu ve bu rakamın 2030’da %21’e yükselmesi beklenmektedir.
Tüm OECD ülkeleri yaşlansa da demografik değişimin boyutu sınırlar arasında önemli ölçüde değişmektedir. Örneğin, 2030’a kadar 65 yaş ve üzeri vatandaşların İsrail ve Türkiye’de %13.6 ve %12.6 oranında artması beklenirken, aynı yaş grubunun İtalya, Kore ve Japonya’da %24.5, %27.2, ve %31.2 oranında artış göstereceği ön görülmektedir.
İstihdam, işgücü piyasası ve sosyal hizmet sistemleri daha genç bir medyan yaştaki nüfus için inşa edildiğinden, demografik değişim nesiller arası dayanışma ve kamu hizmeti sunum modellerinin sürdürülebilirliği hakkında önemli soruları gündeme getirmektedir. Nüfusun yaşlanması aynı zamanda seçmenlerin bileşimini ve farklı yaş gruplarının siyasi ağırlığını yeniden şekillendiriyor ve bu da demokratik karar alma süreçlerinde tüm yaş gruplarının adil katılımı ve temsili hakkında soruları ortaya çıkarıyor.
Ancak, demografinin kader olmadığı, politikaların ve kurumların önemli olduğunu not etmek gerekiyor. Gerçekten de giderek artan sayıda OECD ülkesi, tüm nesillere uygun politikalar tasarlamak için özel kurumlar, yasalar ve kamu yönetimi araçları oluşturuyor.
Eşitsizliklere Bakış
Eşitsizlikler ekonomik büyüme ve toplumsal uyuma karşı bir tehlike unsuru oluşturmaktadır. Eşitsizlikler hala hem bireyler hem de haneler arasında (dikey eşitsizlik) yaşları, etnik kökenleri, cinsiyetleri, ırkları ve diğer kimlik faktörleri (yatay eşitsizlik) tarafından tanımlanan gruplar arasında devam ettiği görülüyor. Ayrıca, bazı eşitsizlikler yaşla ilişkilendirilebilirken, diğer gelişmeler daha genel olarak zaman içinde gençlerin yaşam koşullarının kuşak etkilerine ve kötüleşmesine işaret etmektedir.
Gençlerin tipik olarak sınırlı finansal varlıklarının olması onları ekonomik olarak savunmasız hale getirerek gelirlerinin üç ay içerisinde aniden düşmesi veya durması durumunda yoksulluk sınırının altına düşme riskiyle karşı karşıya bırakıyor. OECD ülkelerindeki gençlerin, yaşlılar (%14) çocuklar (%13) ve orta yaşlılara (%10) kıyasla gelirlerinin yoksulluk sınırı içinde kalması riski daha fazla. Gençler aynı zamanda onlar için daha geniş ekonomik sonuçlara yol açabilecek, onların eğitim veya istihdam fırsatlarını kısıtlayacak yüksek bir finansal dışlanma riskiyle karşı karşıya. Yaşlılara oranla gençler daha az finansal okuryazarlık oranlarına sahipler. 13 OECD ülkesinin katıldığı PISA 2018 değerlendirmelerinde ortaya çıkan verilere göre öğrencilerin sadece %54’ünün banka hesabına sahip olması bunun bir göstergesi.
Gelir ve servetteki farklılıklar yaşla ilişkilendirilirken, OECD kanıtları da bu farklılıkların önemli kuşak etkilerine işaret ediyor. Bunlardan en önemlisi, günümüz gençliğinin, yaşlıların gençken sahip olduğu harcanılabilir gelirlerinden daha az gelire sahip olmasıdır. Evlerde gelir eşitsizliğinin gençler ve çocuklar için eşit olmayan eğitim ve sağlık fırsatsızlığına dönüştüğünü görüyoruz. Daha zengin fırsatlara sahip olan akranlarının aksine, düşük sosyo-ekonomik fırsatlara sahip olan gençler iş piyasasına daha erken girmeye ve üstelik düşük vasıflı iş gruplarında yer almaya eğimli olduğu söylenebilir. Globalleşme ve otonomlaşma kapsamında, bu çalışanların yeni kabiliyetler kazanmaları yolunda daha kısıtlı fırsatlarla karşı karşıya olduğu ve bu yüzden yaşıtlarından geri kalmaları yüksek ihtimal dahilinde. OECD kayıtları, orta ve yüksek vasıflı işçilerin sırasıyla %37 ve %58’ine kıyasla, düşük vasıflı işçilerin yalnızca %20’sinin işle ilgili eğitime katıldığını göstermektedir.
Ayrıca, OECD, bugün gençlerin, ebeveynlerinin nesillerine göre mesleki yükselme olanaklarının daha kısıtlı olmasıyla karşı karşıya kaldıkları için bu durumu “bozuk bir sosyal asansör” terimiyle ifade etmiştir. Ortalama olarak düşük gelirli bir ailede doğan bir bireyin OECD ülkelerindeki ortalama gelir seviyesine ulaşması yaklaşık olarak dört jenerasyon ya da 100 yıldan fazla bir zaman dilimi gerektiriyor. En iyi performans gösteren Danimarka, Finlandiya, Norveç ve İsveç olmak üzere İskandinav ülkeleri ile yukarı doğru hareketliliği önemli ölçüde daha az olan ülkeler arasında önemli farklılıklar bulunmakta.
Gelecekte İş
Gençlerin eğitim hayatından iş hayatına geçişi de çeşitli engeller barındırmakta. OECD kayıtları yüksek eğitim başarılarının istihdamı artırdığını göstermektedir. Bu açıdan ortalama olarak, üçüncü dereceden eğitime sahip olan 25-34 yaş arasındaki gençlerin istihdam edilme oranları %85 iken, aynı yaş grubundaki ikinci dereceden eğitime sahip olan gençlerde bu oranın %61 olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, yükseköğretime erişimdeki artışa rağmen, genç mezunlar istikrarlı, düzgün ve iyi ücretli işler bulmakta zorlanıyor, bu da birikimlerini ve ev sahibi olma süreçlerini geciktiriyor. Bununla beraber orta okul sonrası eğitimin pahalılığı ve işgücü piyasasında kalıcı iş pozisyonlarında giderek artan rekabet gençlerin karşılaştığı sorunların başında gelmekte. Örneğin, OECD ülkelerinde, lisans eğitim ücretleri yalnızca 2008-2018 arasında %20 artış göstermiştir. Kanıtlar gençlerin mezun olduktan sonra ödemeleri gereken borçların da bazı ülkelerde önemli ölçüde arttığına işaret etmiştir.
Gençler hızla değişen bir işgücü piyasasının içerisinde büyüyorlar. Globalleşme ve dijitalleşme yeni fırsatlar sunarken, yeni mezunlara ve iş arayanlara ayrı zorluklar sunmakta. Bu değişiklikler de gençlerin ebeveynlerinden çok farklı beceri ve yetkinlikler edinmelerini gerektiriyor. Örneğin, meslek-ücret dağılımının ortasında yer alan meslekler olarak tanımlanan rutin işler ve orta vasıflı işlerin, en yüksek düzeyde otomatik servislerle değiştirilmesi beklenirken, üst düzey yöneticiler, teknisyenler ve profesyoneller tarafından üstlenilen ve üst düzey beceriler gerektiren mesleklerin talepte kalmaya devam etmesi bekleniyor. Uluslararası Çalışma Örgütü, gelecekte işgücü piyasasında genç mezunların yetersiz pazarlık gücü kabiliyetleri ile bağımsız sözleşme tarafı olarak işe alınıldığında, düşük bir sosyal koruma altında olacakları nedeniyle, gençlerin düşük ve istikrarsız kazançlara maruz kalacağı konusunda uyarıyor. Daha şimdiden, gençlerin yaklaşık olarak %35’inin kısa dönemli belirli iş sözleşmelere tabi olduğu veya işsizlik geliri karşılığında veya tam zamanlı çalışanların sahip olduğu sosyal koruma getirmeyen yarı zamanlı işlerde çalıştığı biliniyor. Bazı ülkelerde, standart dışı çalışanların, daha yüksek risk altında olmalarına rağmen, standart istihdamda çalışanlara kıyasla işsiz olduklarında gelir desteği alma olasılıkları %40 ila %50 daha azdır. Finansal istikrarın olmaması, gençleri ortaöğretim sonrası eğitimlerinin bitişini erteleyerek ve okul ile işi birleştirerek işgücüne girişlerini ertelemeye sevk etmektedir. Örneğin, Avrupa Birliği üye devletlerinde, 2019’da 15 ila 19 yaş arasındaki gençlerin ortalama %11,1’i (ve 20-24 yaşındakilerin %18,7’si) akşam sınıfları ile yarı zamanlı işleri birleştirdi.
Gençlerin Kamu Kuruluşları ile İlişkileri ve Yeni Katılım Çeşitleri
Yukarıda özetlenen kapsamlı sosyal ve ekonomik dönüşümler, demokratik katılımın yenilikçi ve dijital biçimlerinin ortaya çıkışıyla aynı zamanda sivil alana yönelik yeni tehditlerle örtüşmektedir. Sonuç olarak, gençler ve hükümetler arasındaki ilişki hızlı ve muhtemelen kalıcı bir değişime tabi. 2006’dan bu yana OECD ülkelerinin yarısından fazlasında (37 ülkeden 20’si), gençlerin hükümete olan güveni toplam nüfusa kıyasla çok daha fazla azaldı. Bazı ülkeler son on yılda yavaş bir iyileşme görmüş olsa da ülkeler ve yaş grupları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Son zamanlarda COVID-19’un etkisiyle de büyüyen ekonomik ve sosyal belirsizlik, gençlerin kamu kurumlarına olan güvenini daha da azalttığı görülüyor. Hükümete ve diğer demokratik kurumlara olan uzun süreli güven eksikliği, siyasi sistemin büyüsünün bozulmasına yol açarak, potansiyel olarak liberal demokratik kurumların meşruiyetini aşındırabilir. Ayrıca siyasi sınıfa ve demokratik sisteme olan güven eksikliği ve popülizmin yükselişi birbirini karşılıklı olarak güçlendirebilir.
Gençlerin kamusal hayata katılımı ve temsili de sınırlı. Gençler siyasi partilere ve seçimlere, yaşlı insanlardan daha az katılma eğilimindeler: Verilerin mevcut olduğu OECD ülkelerinde 54 yaş ve üzeri kişilerin %85’ine kıyasla gençlerin %68’i sandık başına gittiği biliniyor. Son on yılda, gençlerin devlet kurumlarında ve karar alma süreçlerinde temsilini artırmak için sınırlı ilerleme kaydedildiği görünüyor. OECD ülkelerinde alt meclis üyelerinin sadece %22’si 40 yaşın altındayken, 20-39 yaş grubunun nüfus içindeki payı %34 olması bu durumu kanıtlar nitelikte.
Gençlerin, kısmen geleneksel siyasetten uzaklaşmalarından dolayı sosyal hareketler ve çevrimiçi aktivizm gibi bazıları ulusal sınırların ötesine geçen kurumsal olmayan siyasi katılım biçimlerine giderek daha fazla yöneldiği görünüyor. Fridays for Future ve gençler tarafından Dijital Tek Pazarda Telif Haklarına İlişkin AB Direktifi ile ilgili endişeleri ifade etmek için koordine edilen çevrimiçi aktivizm benzeri sosyal hareketler, gençlerin önderliğindeki online aktivizminde bir artışa işaret ediyor. Sosyal medya platformları ve diğer çevrimiçi kanalların yaygınlaşması, farklı bilgi kaynaklarına erişimi kolaylaştırması açısından çok önemli olduğu söylenebilir. Ancak, vatandaşların medyaya ve demokratik kurumlara olan güvenini tehdit eden yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılmasını da hızlandırmıştır. Bir Reuters Enstitüsü araştırması, sosyal medyanın COVID-19 salgını bağlamındaki yanlış bilgilerin %88’inin kaynağı olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda, dijital araçlar, gençlerin yaşamlarını ve kamusal yaşamla etkileşim biçimlerini giderek daha fazla etkiliyor.
Important Notice (ENG / TR): This is not an official translation / Bu Metin, resmi çeviri değildir.
Çeviren: Azize Kaya
Raporun tamamını okumak için: https://www.oecd-ilibrary.org/governance/governance-for-youth-trust-and-intergenerational-justice_22185514-en